Mola...

Sevgili Takipçilerim ve saygıdeğer Okurlarım,

ülkemizde yaşadığımız üzücü ve can yakıcı olaylardan dolayı yıprandığımı belirtmek istiyorum. 
İstanbul' daki havalimanı katliamından sonra kaliteli yazı çıkarıp paylaşmakta zorlandım. Açıkcası çoğu blogger kadar hızlı bir şekilde rutin hayatıma dönmem pek de mümkün değildi. Ayrıca özel hayatımdaki bazı olaylar da bu durumu tetikledi, beni daha da aşağa çekti. 
Dün 3 günlük yorucu yurtdışı seyahatinden sonra biraz olsun moral depolayıp yeniden kendimi bloguma verme kararı almıştım ki, bu akılalmaz olaylar gerçekleşti. Sabah Nice katliamı şokundan sonra bir "darbe girişimi" beni yeniden sarstı. İstanbul'dan uzak olmama rağmen, oradaki ve Ankara'da ikamet eden hısım ve akrabaların güvenliğinden emin olamadığım için korku dolu saatler yaşadım. Buna değerli blogger arkadaşlarım da dahildi. Hala onlar ve aileleri için dua ediyorum. 
Ne yazık ki bazı insanlar hala pişkin pişkin gereksiz paylaşımlarda bulunup, bir kınamadan sonra hiçbir şey olmamış gibi "laylaylom" diye hayata devam ediyorlar. İstanbul' dakiler bunların çoğunluğunu oluşturuyor, inanır gibi değil!

Ben bu şekilde devam edemiyorum!!!


Davullu zurnalı kınalı kuzularımızı "En büyük Asker bizim Asker" diye göreve gönderip alkışlayanlar, dün akşam komuta zincirinin son halkası olarak tatbikata gittiklerini varsayan kardeşlerimizi, silah bıraktıktan sonra darp ettiler . En vahşi şekilde infaz edilen askerin o görüntülerini ben nasıl unutayım?? 
O yüzleriindeki korkuyu görenler nasıl da bundan güç alıp bu akılalmaz olaylara dahil olabildiler?? 
Tekbir getirerek allahın verdiği canı ne sıfatle alabiliyorsun sözde müslümanlar?? 

Diyecek onca söz var ama herşey boğazımda düğümlenmiş vaziyette.

Geleceğimiz nedir? 
Bilemiyorum.

Umutlu Ev Kadını artık umudunu yitirmek üzereyken, yazacak pozitif birşey bulamayıp sizden özür dileyerek geri çekiliyor. 

Kendinize iyi bakın, herşeyi olduğu gibi kabul etmeyin.
Ne zaman dönerim bilemiyorum. 

Sevgiler... 

KİTAPGÜNLÜĞÜM: Son zamanlarda okuduğum kitaplar (2)

Herkese merhaba,

nedense yaz aylarında okuma hevesim iyice artıyor ve rahatlıkla bir haftada iki kitap bitirebiliyorum - benim için neredeyse bir rekor. Ev hanımı olup 3 yaşında bir çocuk ile anca akşam işler bitince kendime zaman ayırıp kitapların gizemli dünyasına dalabiliyorum. O da eşimin Home office çalışması ile iyice azaldı diyebilirim. Aynı zamanda sekreterlik görevlerini de üstleniyorum ve bu son aylarda blogum için vahim oldu. Yazma isteğim ve uygun konu bulma konusunda zorlanıyorum, bildiğiniz gibi yazılarım için ciddi zaman ve emek sarf ediyorum. Konu araştırıp sizlere layık olmak için sadece paylaşım olsun diye de içime sinmeyen yazı oluşturmak istemiyorum.
Neyse epey ağlaştım sanırım, sizleri daha fazla sıkmayıp okuduğum kitaplar hakkında bilgilerimi aktaracağım...



**Kim Noble - Hepimiz**





Hayatınıza baktığınızda eminim yaptığınız yanlışlardan dolayı çok özürler dileyip pişmanlıklar duydunuz. Sonuçta bilinçli yapıp da yakalanınca onun bedelini ödemek zorundasınız.
Ya size birileri sürekli iftira atıp akıl almaz olaylar için suçlu durumuna düşüyorsanız ne dersiniz?
Hele ki bahsedilen olayların hiçbirini hatırlamıyorsanız?
Ama nedense herkes bu komploya alet olmuş gibi hareket edip aileniz bile sizi yalancı olduğunuzu düşünüyorsa?
Yok olamaz... demeyin.
Olabilir.

Kim Noble adında biri yok aslında. Adınız Patricia ama herkes size Kim diyor ve sürekli yapmadığınız şeyler için ceza alıyorsunuz. Unutkansınız her halde. Bir noktayı geçtikten sonra bazı şeylerin esrarengiz haller almaya başladığına inanmakta güçlük çekseniz bile, sizi yatırdıkları akıl hastanelerinde doktorlar size sorunun ne olduğunu açıklarken zaman ile bunu kabul etmeye başlıyorsunuz:
Siz tek değilsiniz, bedeninizi onlarca farklı kişilikler ile paylaşıyorsunuz. Onlar sizden çok farklıdırlar. Küçüklüğünüzde yaşadığınız istismarlardan dolayı beyininiz bu korkunç olayları hazmedemeyip kendini koruma altına aldı. Kim yok oldu, yerine farklı yaşlarda farklı karakterler geldi. Çoğu kadın olsa da aralarında eşcinsel bir erkek ve bebekler de var. Zaman zaman bazı karakterler öne geçip dominant kişilik olarak hayatınıza yön veriyorlar. O siz de olabilirsiniz. Ama belki de olumsuzluklardan dolayı beyniniz sizi arka plana itip başka bir karakter yerinize geçer. O anda siz yavaş yavaş yok olursunuz.
Tıpkı Kim Noble'in bazı alter kişilikleri gibi.
Bu kitabı Patricia yazdı, bu aralar o dominant karakter olarak "Hepimiz" diyerek Kim Noble' in öyküsünü anlatıyor. Çok sarsıcı, sıradışı ve akılalmaz. Ama gerçek. Beni cidden etkileyen kitaplardan biridir.

Puanım: 5/5


**Thomas Mann - Venedikte Ölüm**




Ben hayatımın büyük kısmını Almanya'da geçirdim ve okul hayatım da orada geçti. Bu yüzden Alman Edebiyatı iyi bilirim, özellikle Lise yıllarımda seçme ders olarak Alman Edebiyatını seçip birçok eser inceleme fırsatı yakaladım diye. Standart Goethe, Schiller, Hesse ve beni depresyona sokan Kafka dışında Thomas Mann'ın eserleri ile de tanıştım. "Der Tod in Venedig" zor ve ince olmasına rağmen dikkat ile okunması gereken kitap olduğunu hatırlayıp, aradan 20 sene geçmesine rağmen türkçe versiyonunu okurken hatırladığım pasajlar oldu. Tabiiki o yaşlarda farklı algıladığım için pek de hoş anılar biriktirmemişim ama iyi ki ikinci şans vermişim diyorum.
Uzun cümleler ve zorlayan betimlemeler ile bir sanatçının memnuniyetsiz hayatın son döneminde yaşanan süpriz ve imkansız aşkın kasıp kavuran etkisinin öyküsüdür. Kolay okunacak 103 sayfa değil, yer yer bayıltabilir. Sakin kafa ile okuyup odaklanmayı şart kılan bir eser. Alman Edebiyatına olan zaafımdan dolayı affettiğim ağır cümleleri yeniden okuduğuma pişman değilim. Belki siz de olmazsınız, kim bilir...

Puanım: 4/5



**Jane Austen - Aşk ve Gurur**





Genelde klasik edebiyatı seven biriyim. Eski zamanların üslubuna hayran, kitapları sadece para yapmak için değil de gerçekten sanata hakkını vererek yazmayı başaran yazarların sihirli dünyasına dalmak bana başlıca zevk veriyor.
Ama her yazar bana bu zevki tattırmıyor maalesef.
Jane Austen' i başka incelemelerde meth edildiğinde merak edip bu başyapıtını okumaya karar verdim. Genelde tipik aşk romanları cıvık romantizmleri ile beni canımdan bezdirdiği için tercihim değildir. Ben özümde pek romantik biri değilim zaten. Madem ki aşk konusu gurur ile örülmüş, belki bu sefer beni heyecanlandırır diye düşündüm.
PDF olarak bulduğumda, hayal kırıklığına uğrarsam bari boşuna harcadığım paraya yanmam deyip okumaya başladım.
İyi ki de öyle yapmışım. Esere sonuna kadar dayanmamın sebebi, sadece bir kez kendimi frenleyip beğenmediğim kitaba sonuna kadar şans vermemin kararı idi. Diyaloglar sıkıcı, zamanının üslubuna yakışır bir şekilde çocuksu tavırlar ile gurur saçan, karakterler (bana göre) itici ve sevimsizdi. Derine inmeyen konu biraz sığ kişilikler ile el ele ilerliyordu. Yer yer sosyo-kültürel eleştiri ile biraz canlansa da esas konu soğuk ve mesafeli bir iz bıraktı bende.

Puanım: 2/5

AKLIMDAN GEÇENLER: Kimlik

Herkese merhaba,





Almanya'da  yaşadığım süre her yeni tanıştığım insan adımı duyunca bir an afallayıp bunun gibi diyaloglar yaşıyordum:
"Aaa, siz yabancı mısınız? Hiç fark edilmiyor. Hangi millettensiniz?...
 Türk mü?? Hiç benzemiyorsunuz." 
"Sizce bir Türk neye benzemeli??"
"Bilmem, siz baya avrupayi bir tipsiniz. Genelde Türkler daha asyalı görünüme sahiptirler ya... (aslında şalvarlı, köy tipi, esmer, başörtülü ve tarzanca konuşan birini kastediyor ; beni modern giyinimli ve şivesiz almanca konuştuğum için bu kalıba sokamadı yazık...)."
"Öyle bir genelleme yaparsanız daha çok hayretler yaşarsınız."
" Eh olabilir... Şeyyy aslında merak ettiğim bir konu var. Siz doğma büyme almanyalı olarak ( Evet, "Alamancı" kelimesi sadece Türkiye'de yaşayan toplumun bir uydurması. Almanlar bize başka kategori açtılar sağolsunlar) kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"
" Gayet iyi ve rahat :)"
" Yok onu kastetmedim. Demek istediğim kendinizi daha fazla Alman olarak mı yoksa Türk olarak mı hissediyorsunuz? Vatanınız burası mı yoksa orası mı?"

Gel de ciddi ciddi cevap ver ...

Bu soruya nasıl bir yanıt bekliyorsun şimdi benden??  Yüzüme sanki dünyayı sarsacak bir yanıt verecekmişim gibi bakınca neredeyse gülme krizine girecektim her seferinde. 
Aslında bu soruyu sormak ile haksız da sayılmaz. O kişi hiç kimliğini sorgulayacak duruma gelmemiş ki. Ne yani, siz  bunu garipsiyor musunuz? Eminim ki çoğunuz tabiiki kendini bir Türk olarak hissediyor diyecektir. 
Yanılıyorsunuz. 
Aaaaa bu alamanlaşmış iyice diyen teyzeleri duyar gibiyim :))
Hemen de paniklemeyin, kendimi bir alman olarak da hissetmiyorum.
Nasıl yaaaniii??
Empati gücünüzü zorlayarak sadece bu kadarını söyleyeceğim: 
Ben kendimi bildim bilesi iki kültürün arasında bir konumda gördüm ve görmeye devam ediyorum. Bunun sorumluluğunu hayatın getirdiği tecrübeler üstleniyor.
Almanya' da büyüp ve oradaki hayata ayak uydurmamak olacak şey değil. Çocukken kendimi hep yarım hissetmiştim. Türk kimliği ile hiç yaşamadığım bir ülkenin örf ve adetleri ile yetişmek ama evden dışarı çıkınca bambaşka bir kültüre adapte olup yaşamak gerçekten kimliğini bulma sürecinde çok sorun yaratıyor. 
Tabiiki ben tek değildim. Benim gibi orada yaşayan binbir milletten oluşan arkadaş gurubumun mensupları da aynı soru işaretleri ile ortalıkta geziniyorlardı. İtalyan, Yunan, Sırp, Rus, Tunuslu, İspanyol ve diğer uyruklu arkadaşlar farklı sebepler ile Almanya' ya gelip de kimlik krizine girmişlerdi. En azından her iki ülkeye ait kimliklerimiz vardı. Bu özellikle ikinci kuşak için geçerliydi. 
Ebeveynler genelde geçici bir süre kalıp dönmeyi planladıkları için, geldikleri ülkelerin yaşam tarzına devam etmekte ısrarlı olurlardı. Süre uzadıkça da o kimliklerini kaybetmemek için yeni nesilin bu yabancı kültürüne mesafeli olmasını baskı yolu ile sağlamaya çalışıyorlardı. Ailem açık görüşlü olduğu için hiçbir zaman kısıtlama yaşamadım ve kendime bir ''ara kimlik'' oluşturdum: İki bağdaşması güç gibi gözüken kültürü harmanlayıp benim için yaşanması en uygun şekili oluşturdum. Belki de bir ''dünya insanı'' oluverip çıktım . Yaşa ve yaşamaya izin ver felsefesi ile herkesin kültürüne ve yaşama stiline saygı duyan birey olarak ne türklüğümü kaybettim ne de almanlara yabancı gözüktüm. Tabiiki arada çakışan noktalar oluyor ama ben kendimce onları duruma göre uyarlayıp en az sorunlu hale getirdim. 
Kimliğini arayan okuyucularıma küçük bir ipucu vereyim: Arayışta iken daima içinzdeki sese kulak verin. Onlar ne düşünür değil de ben ne şekilde rahatım diye seçimlerinizi yapın. Ve çok aykırı düşmemeye özen gösterin. Ne de olsa hep beraber barış içinde dünyamızı paylaşmak istiyoruz ve aşırı bencillik bunu imkansız kılar...
   

KİTAPGÜNLÜĞÜM: Son zamanlar okuduğum kitaplar

Herkese merhaba,

kitap okumak başlıca hobilerimden biridir. Konu ve kategori olarak farklı eserleri tercih ederim. Bu sefer de 4 ayrı kitaptan bahsedeceğim.  Gerçi son zamanlarda okuduğum daha iki kitabı da eklemem gerekiyordu ama özellikle bir tanesi için ayrı bir yazı hazırlamak istiyorum. Bu postu kısa tutuma çabası ile sizi değerlendirmeler ile baş başa bırakıyorum...



**Gabriel Garcia Marquez - Kırmızı Pazartesi**







"Halam Wenefrida Márquez, ırmağın öte yanındaki evinin avlusunda bir tirsi balığının pullarını temizlemekle uğraşıyordu, Santiago Nasar’ın eski rıhtımın merdivenlerini inip kendinden emin adımlarla evine doğru yürüdüğünü görmüştü.
Santiago, yavrum!” diye bağırmıştı. “Neyin var?”
Santiago Nasar onu tanımıştı. “Beni öldürdüler, Wene Hala.” demişti.
Son basamakları tökezlemiş ama hemen kendini toparlamıştı. “Hatta bağırsaklarına bulaşan toprağı eliyle silkelemek titizliğini bile gösterdi.” dedi Wene halam. Sonra saat altıdan beri açık olan arka kapıdan evine girmiş, mutfağın içine yüzükoyun yığılıp kalmıştı."






"Kırmızı Pazartesi" oldukça ilginç bir konuya değiniyor. Özet olarak Santiago Nasar adında kurbanın Angela Vicario tarafından bekaretinin kaybetmesine sebep olarak gösterilir. Angela bir gün evvel çok zengin ve bir o kadar esrarengiz Bayardo San Roman ile evlenip bakire olmadığı ortaya çıkınca ailesine iade edilip olaylar gelişmeye başlar. Röportaj şeklinde yazılmış olup yazarın olayları farklı bakış açılardan göstererek ortak sorunun altını daha da vahim şekilde çizer. Namus cinayetinin işleneceğinden haberdar olup onun gerçekleşmemesi için neredeyse hiçbir çaba sarf etmeyen bir toplumun öyküsü bize yabancı gelmiyor. 
Planlanmış cinayetin fıtratında ne vardır?
Genel olarak cinayeti işleyen ve varsa tayfası dışında, doğal olarak özellikle kurbanın bundan haberdar olmamasına özen gösterilir. 
Ama göz göre göre işlenen ve bundan istisnasız herkesin haberi olması sosyo- kültürel olarak nasıl bir topluma işaret ettiğini söyleyebilir miyiz? Namus cinayeti olduğu için kadının rolü yaşadığımız ülkeninkine şaşırtıcı derecede benziyor: 
Kadınlar evlenmek için yetiştirilip acı çekmek için yaşıyorlar. Erkekler de bu durumdan gayet hoşnutlar. 
Tanıdık geldi ,değil mi?
Cinayeti işleyen namus koruyucu kardeşler aslında cinayeti durdurmaya kalkan birisi çıkıp onları engellesin diye çabaladıkları halde yozlaşmış toplum seyirci kalmayı tercih ediyor ( toplumumuz ile aralarında paraleller göz ardı edilmiyor). 
Ayrıca namus cinayetinin bir günah değil tam aksine tanrının kanunlarına göre hareket edip işleyenin masum olduğunu öne sürüyorlar.
Bunun dışında "Kırmızı Pazartesi" bir cinayet romanıdır. Alıştığımız gibi fikir yürütüp cevabını bulmaya çabaladığımız soru "Kim cinayeti işledi?" değil "Nasıl öldürüldü?" dir. Ve emin olun ki ipuçları bolca olduğu halde sonuna kadar tam olarak nasıl öldürüldüğü ustalıkla gizlenmiştir. Detektifçilik oynarken ara ara not alıp o şekilde cevabın doğrusunu bulacaksınız.



Puanım: 4/5  


**Rhonda Byrne - The Secret/ Sır **




Bir zamanlar dünya çapında devrim yaratan kitapların arasına girmişti bu eser. Devrim deyince edebiyat dünyasını sarstığından değil, içeriğinin insanlara yön gösterip hayatlarını şekillendirmekte kolay yollar sunacak "devrim" idi. Ben bu moda akımını zamanında es geçtim ama çevremde bolca bahsedenler ve "Sır" ı deneyenler olmuştu (o meşhur otopark deneyimi bende yaptım ve başarılı olmamıştım). 


Sanırım o yüzden meraklanıp kitabı okumadım, kişisel gelişim saçmalığına dahil olmak istemedim.
Aradan yıllar geçip PDF kitapları araştırırken yeniden karşıma çıktı. Hadi indireyeyim dedim, kaybedecek bir şeyim yok. "Sır" dedikleri o kadar da sıra dışı değildir, en azından çerez niyetine okurum dedim.

İndirdiğim onlarca kitap arasında tablette kaybolup gitti. "Kırmızı Pazartesi" yi bitirip PDF' leri tararken gözüme "Sır" takıldı. Cinayet muhabbetinden sonra bana biraz moral aşılayıp hafif bir şeyler arıyordum ve "Sır" uygun gibiydi.
İlk sayfalar akıp gitti ve satırların gereksiz yere uzun olması dışında rahatça okuyup "Sır" ın beklediğim gibi aslında bir sır olmadığını öğrendim. Herkesin ailesinden defalarca duyduğu ve haşır neşir olduğu şükretmek ve olumlu düşünmekmiş işin asıl sırrı. Hedeflerimizi bilinçli koymak ve ona göre yaşamak, olumsuzlukları uzak tutmak, düşüncelerimizi negatif akımlardan arındırmak ve kendimiz ile barışık olmak. Dilediklerimize gerçekten sahip olmayı istemek ve kafamızda şekillendirip gerçekleşmesi için bu inancı ayakta tutmak. Bu sizlere yabancı mı geliyor? O zaman mutlaka okuyun derim.
Gerekli bir kitap mı? Aslında evet. Bu unuttuklarımızı ve güncel hayatta hep en kötüsünü bekleyip pozitif düşüncelere yer vermemizi zihnimizden kaldırmamız için gerekli. Kendimizi mutlu etmeyi unuttuğumuz için,hedeflerimizi belirleyip oldu gözü ile bakmamız için okumayı tavsiye ederim. Yer yer yorucu olabilir, abartılı betimlemeleri de filtrelerseniz konunun aslına varıp bilinçli olarak düşüncelerinizi revize etmeye başlayacaksınız. Artık inanç meselesinden midir yoksa tesadüf mü (belki de gerçekten beyinimiz bu güce sahiptir) bilmiyorum ama ben şahsen otopark deneyimi dışında ufak tefek testler yapıp gerçekten dilediğim sonuçları aldım. Ve hala alıyorum.
Kitabı okumaya üşeniyorsanız YouTube' da Türkçe dublajlı röportajını da izleyebilirsiniz.



Puanım: 4/5

**Orhan Yeniaras - Zamanla Randevu**




A101' de ara ara indirime sunulan cep kitaplarını kelepir olarak temin etme fırsatı yakalıyorum. Bir ara epey bereketli alışverişler yaptım diyebilirim. Tanımadığım ve konusunu merak ettiğim eserler arasında Orhan Yeniaras' ın bu kitabı da bulunuyor. Çeşitli değerlendirmelerde

orta derece not aldığı için biraz da olsa ön yargılı olarak okumaya koyuldum.
İlk sayfalarda yapılan bariz mantık hatası beni irrite etmekle kalmayıp yazarın bu konuda özensiz davranmasının bir Tarih/Bilim Kurgu sentezi içeren konuyu baştan rezil etmeye planlanmış gibiydi. 
Yazar her şey çok basitmiş edası ile fizik kurallarını es geçerek direkt kurguya yönelmiştir. Karakterler de aynı şekilde basit ve iki boyutlu figüranlardan ibaret değildirler. Zamana geri dönüşünde esas yazarın ilgi alanı olan tarih bilgisi öne çıkınca eser daha enteresan hale geldi. Sonuç olarak çok da övünülecek bir şey bulamadım ama çok büyük beklentileriniz yoksa yoklukta gider bence. Yazarın diğer eserleri daha iyi olduklarını belirtenler oldu (misal: "Alamut Kalesi" ve "Sarı Gelin" ) umarım onlar okur kalbimi fetheder...

Puanım: 2/5







**Umberto Eco - Sıfır Sayı** 




Favori yazarlarım arasında yer alan rahmetli Umberto Eco' nun son eserini okumak ile gerçekten geç kaldım. Sıra dışı stili ile çoğu okuru yormaktan çekinmeyen yazar gerçek anlamda kendine layık okuyucu kitlesini bu şekilde oluşturuyor. En tanınmış kitapları destanları aratmayan kalınlıkta olup benim de sabırıma meydan okudu her sefer. Ama buna da her seferinde değdi. Eşsiz bilgisi ve tarihi birikimi ile genel kültürünüze büyük katkılarda bulunup yazılanları araştırmayı tetikler.
"Sıfır Sayı" yı geçmişteki eserler ile kıyaslarsak incecik yapısı ile ilk anda hayal kırıklığına uğratıyor. Ama kitabın kalınlığına aldanmayın, içeriği hiç de hafife alınacak cinsten değil. 
Üstad gazeteciliğin tüm çirkinliklerini, araştırmanın neleri gün yüzüne çıkarabileceğini ve nelere mal olabileceğini geçmişteki italyan ve dünya siyasetindeki kirli oyunları göz önüne sererek eserinde okuyucusu ile paylaşmıştır. Yanı sıra biz orta seviye tüketicinin bazı yayın organları tarafından ne kadar kolay ve basit şekilde yönetildiğini, haberlerin gerçeklik payının ne derece düşük ve okuyucunun hafızasının bir balıktan 5 dakika daha uzun olduğunu gayet net açıklıyor. Okurken kendinizi sorgulamaktan alıkoyamıyorsunuz:
Ben gerçekten bu kadar vurdumduymaz mıyım? 
Biz nasıl bu tiyatroyu her gün izleyip olduğu gibi kabul ediyoruz? 
O kadar kolay mı?
Tavsiyem okuyup siz karar verin...

Puanım: 5/5

Uzun zamandır inceleme yazmadığımın farkındayım. Aslında her okuduğum kitap ayrı bir incelemeyi hak ediyor. Zamanım kısıtlı olduğu için kısa özet geçip sizleri onlar ile tanıştırdım. Merakınızı gidermek için mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Hemfikir olmadığımız kitaplar hakkında sizin bakış açınızı ayrıca okumak bana zevk verir. Yorum bölümünde bizimle düşüncelerinizi paylaşırsanız memnun olurum...

Sevgiler <3


AKLIMDAN GEÇENLER: #İSTANBUL #VEZNECİLER


Sözün bittiği yerde kocaman bir uçurumdan
 başka birşey yok.
Ama bu yolun sonu olamaz, elbette bu bu da bitecek ve ilahi adalet
yapanların cezasını kat be kat verecek....

AKLIMDAN GEÇELER: Ramazan

Herkese merhaba,



bu yıl en sevdiğim aylardan Haziran'a denk geldi 12 ayın sultanı.

İtiraf etmem gerekir ki oruç tutanlar arasında beni göremezsiniz. Dindar sayılmam ve inancımı içimde taşıyıp bu şekilde yaşamayı tercih ediyorum. Kimsenin inancına laf etmem ve oruç tutan herkese saygı duyarım.

Bugün Ramazan ayının ilk günü ve İstanbul'da hava bir hayli sıcak ve bunaltıcı. İnsanların geneli halsiz ve bitkin halde günü atlatmaya çalışıyorlar. Maalesef sinirler de epey gergin ve kimsenin en ufak sıkıntıya tahammülü yok. Daha bir saat önce bir taksicinin tek yöne giren vatandaşın arabasına geçerken sıyırdığına tanıklık ettim.  Bahsettiğim vatandaş alman marka cipi ile daracık sokakta karşıdan gelen Taksi'nin uyarısına rağmen bulunan boşluğa girmeyip Taksi ile burun buruna gelene kadar ilerledi. Bolca söylenen Taksi şöförü milimetre hesabı manövralar ile yanından geçmeye çalışırken , Cip sahibi ile aynı hizaya gelince aralarında pek de hoş olmayan diyaloglar geçti.  Sinirleri tavan yapan taksi şöförü " Git işine be pe....!" deyip aniden gaza basarak Cip'i hafif sıyırarak ilerledi. Yolun tıkalı olduğu için birkaç metre sonra durmaya mecbur kaldı ve cip sahibi arabasından fırlayarak ağza alınmayacak laflar ile Taksiye doğru yürüdü. Etraftaki esnaf (tabiiki) koşa koşa gelip iki gergin arasındaki ortamı yumuşatmaya çalışmaya başladılar. Yapma etme abi, hepimiz oruçluyuz gerginiz günaha giriyorsunuz diye diye bolca küfürler eşliğinde sorun çözüldü nihayetinde.
Şimdi dersiniz ki bunda ne var, klasik İstanbul trafik senaryosu. Hele ki Ramazan' da zaten şaşırmaman gerekir, herkes oruçlu ne yaptığını bilmiyor. Kafalar allak bullak, neyse ki kan akıtmadan tatlıya bağlandı.
İşte bence asıl sorun burada. Oruç tutup belli bir felsefeyi benimsemen gerekmiyor mu?
Orucu sebep olarak gösterip daha da kavgacı, daha da terbiyesizleşmek mi gerek? Kendine hakim olmayı başaramayıp da işin kolayına kaçmak, üstüne üstün de tuttuğun orucu boşa çıkarmanın mantığını anlamayacak kadar safım doğrusu.
Bu bir imtihan ise yurdumun insanının büyük bir kısmı zaten ilk günden sınıfta kalmış durumda. Gelip de benim gibi oruç tutmayanlara kafir, dinsiz, imansız demeye kendine hak tanıyan bu şahıslar böyle davranışlar sergileyerek daha iyi müslüman mı oluyorlar?
Kimin kime taş atmaya hakkı var acaba?
Günah/ sevap hesapları yapmak hangimize düşmüş?
Ben en azından şeytana uydum deyip kendimi günahlarımdan arındırmak istemiyorum. Oruç tutmasam da kendi çapımda insanlık namına hayırımı yapıyorum belki, ne biliyorsun?
Yapmasam da sana ne?
Ateist veya başka inancı olan vatandaşa neden müdahale etmeyi vazifen olarak görüyorsun?
Sen önce kendince inançlarının gereğini yapmayı becer ve her fırsatta başkalarını seni yoldan çıkarıyor bahanesi ile suçlamayı bırak. Sanki iftar ve sahurda yemediklerini hergün açlık ve sefalet içinde geçiren birisi ile paylaşıyormuşsun gibi evliya edaları ile ortalıkta dolanma...
Bu yazım dindarları rencide etmek için yazılmadı. Dindar bir insan kendi dinini kendi için yaşar, toplum yada cemaate gösteriş yapmak için değil.
Benim yazım o dinci takıma. Ne olduğunuz ve neyin peşinde olduğunuz belli, kimse kimseyi o konuda aptal sanmasın. Birkaç saf ve iyi niyetli insanları kullanarak kendinize kul köle edip ceplerinizi dolduracağınıza, "öteki dünya" için yatırım yapın arada ki yatacağınız yeriniz olsun. Diğer tarafa götüreceğiniz tek şey bu olacak ve kimse arkanızdan sevap havale edemeyecek, bunu bilin bir kere.

Herkese iyi Ramazanlar...

ETKINLIKLER: Blogger Yorum Kulübü





Sevgili Ceyda Cengiz blogunda harika bir etkinliğe imza atıp 50' den fazla blogger'i içeren kaliteli Liste ortaya çıkarmış.

Maalesef geç fark edip anca şimdi sizleri haberdar edebildim. 
Gelin sizde katılıp yorumlarınızı eksik etmeyin, beraber büyüyelim...



ÇOCUK & AİLE: Berrak'ın kitap alışverişi (3)

Herkese merhaba,

Kitap alışverişinin son bölümüne hoş geldiniz :)

Bu sefer tanıtacağımız kitaplar eğlenceli olup yatmadan evvel okunacaklar arasına giriyorlar. Biz aldığımızdan beri hepsini teker teker birkaç kez okuyup notumuzu verdik. Ayrıntılı olarak sizlere sunuyoruz...

Küçük Bayan Günışığı (Doğan Egmont Yayıncılık)



Çocukluğumdan beri bildiğim bu sevimli karakter ve arkadaşlarının kitap serisinin olduğunu duyduğumda hemen kızıma aldım.
1971' den beri büyük ve küçüklerin kalbinde yer alan Bayan Günışığı ve arkadaşları kısa kliplerde beraber maceralar yaşıyorlar. Kitaplarda ise her karakterin kendine özgü özelliği üzeri kurulmuş kısa ama eğitici hikaye mevcut. Hem içeriği hemde fiyatı ile uygun olup 3+ yaş grubuna hitap eden yayınları şiddetli tavsiye ederim.



Yazar & Resimleme: Roger Hargreaves
İSBN: 978 605 092 9928
Satış fiyatı/ D&R fiyatı: 6 TL/ 4,20 TL

Anaokulunda (Almidilli Yayınları/ Larousse)



Kızımın okul merakını gidermek için anlatıcı ve özenle hazırlanmış kitap arıyordum. Karşıma Larousse Ansiklopedim adlı seri çıkınca aralarında Anaokuluna dair bilgiler veren bu yayın hoşuma gitti. İllüstrasyonlar ve basit dili ile genel kültüre katkı sağlamak için uygundur. Diğer yayınları Doktor'dan Mevsimler'e, Hayvanlar'dan Görgü Kurallarına kadar uzanıyor.



Yazar: Malou Adam
Resimleme: Claire Wortemann
İSBN: 978 605 498 4800
Satış fiyatı/ D&R fiyatı: 7,90 TL/ 6 TL

Nasıl Başlar? (Yapı Kredi Yayınları)





Yapı Kredi Yayınları'ndan gözü kapalı aldığım kitaplardan biridir. Başlangıcın ne olduğunu, nereye götürebileceğini, bazen sınırlı olup ama aslında sonu olsa da yeni bir şeyin başlangıcı olabileceğini kısa cümleler ile anlatıyor. Görseller şirin olup tanımı ve misalleri de destekliyorlar. Yatma öncesi için tercih ettiğimiz dinlendirici kitaplardan biridir.




Yazar: Silvana Tavano
Resimleme: Elma
İSBN: 978 975 083 6107
Satış fiyatı/ D&R fiyatı: 8 TL/ 6,08 TL

Benim Duygusal Dünyam- Kararlı ( Dört Göz Yayınları)




Rahat durmayıp yeniden yüklü kitap siparişi verip benim için yeni bir site denedim.
Ödeme sekli, geniş ürün yelpazesi, güzel kampanyaları ve jet hızı ile elime geçmesi (Pazartesi sabahı sipariş verip Havale ettim, salı sabah 10.30 da Yurtiçi Kargo kapımı çaldı) beni pozitif etkiledi.
Artık ciddi ciddi buradan alışverişlerimi yapmaya düşünüyorum. Özellikle aynı gün kendime D&R' dan da bazı kitapları sipariş edip hâlâ tedarik süresine geçememesi, beni D&R' dan soğutmaya başladı. Ayrıca ciddi iletişim sorunu yaşamaya başlıyoruz, bence tez zamanda bunu düzeltsinler yoksa çok müşteri kaybederler ( rakipler uyumuyorum, güçlendiler).
İşin özüne dönerek yazımı biraz uzatıp gelen kitaplardan en çok sevdiğimiz üç yayını paylaşmak istedim.
Benim Duygusal Dünyam adlı serinin "Kararlı" Bölümünü denemek için sipariş etmiştim. Diğer kitapların tedarik süreci 4 gün olduğu için bunun ile başlangıcı yapalım dedim. Berrak onu o kadar sevdi ki, kendi başına içeriğini ezberleyip günde iki, üç kez "okuyor". Kesinlikle diğer bölümleri de alacağım, özellikle negatif duyguları konu edip çözümler sundukları ve tavsiyelerde bulundukları için size de öneririm.




İSBN: 978 605 520 1685
Satış fiyatı/ Kitapyurdu fiyatı: 4,50 TL/ 3,71 TL

Diş Hekiminde/ Doktorda (TÜBİTAK Yayınları)



3+ yaş grubuna uygun konular içeren geniş kitap yelpazesinden severek seçtiğim TÜBİTAK Yayınları'nın bir başka serisinden bahsedeyim. Bu iki kitapta bir çocuğun ailesi ile doktorlarda neler ile karşılaşabileceğini anlatıyor.







Esprili resimleri ile (küçük sarı ördeği resimlerde bulmak Berrak için ayrı bir zevk oldu) doktordan korkan çocukları bilgilendirip tedirginliklerini gidermek için tasarlanmış hoş seridir.




Yazar: Anne Civardi
Resimleme: Stephen Cartwright
İSBN: 978 975 403 4783
Satış fiyatı/ Kitapyurdu fiyatı: 3,50 TL/ 3,08 TL







Şimdilik bu kadar :))

Gelecek yayınlarda sizlere yine önerilerimizi ileteceğiz. Soru ve bilgiler için yorum bölümünü kullanmaktan çekinmeyiniz...

Sevgiler 💓


İkinci bölümü bulamadınız mı? Kolayca ulaşmak için tıklayın:


ÇOCUK & AİLE: DKH - Doğum kontrol hapı ile ilgili bilgiler

Herkese merhaba,




Cinsellik söz konusu olunca toplumumuz çifte standart uygulamaktan çekinmez. Misal olarak ergenlik çağındaki yaşadığım yüz kızartıcı olayların birini öne sürebilirim: Sevgili teyzem hafif dekolte giydiğimde bana kızıp "Burası Avrupa değil, o kadarda açık giyinme lâf ederler!" diye fırça atıp, saatler sonra gittiğimiz pazarda sütyen satan tezgâhın sahibin sorusuna " Yok oğlum benim için değil, bu kızın ikizlerine takke arıyoruz." diye bağırıp beni cümle âleme rezil ederdi. En azından ben öyle düşünürdüm ama meğer kimse o ortamda bunu yadırgamazmış. Nedense yolda yürüyen her erkek potansiyel cinsel sapık olup (maalesef doğru, olabiliyor) salı pazarın genç esnafı göğüslerimin numarasını bakarak tespit ederken, erkekliği bir anda hadım derecesine geriliyor. Bu yaşıma gelip de hâla aradaki uçurum kadar farkı anlamış değilim. 
Neyse ki aradan geçen yirmi küsür yıl içersinde genç bayanlar kadınlığı ve cinselliği artık bir tabu olarak görmüyorlar. Sonuçta o da hayatımızın önemli parçasıdır ve bilinçli hareket etmek sonradan yaşayabileceğimiz pişmanlıktan korur. 
Korumak ( daha doğrusu korunmak) bu sefer ki yazımın  konusudur. Cinselliği keşfedip karşı cins ile yakın temasa geçtiğimizde kendimizi ve duygularımızı keşfederken istenmedik sonuçların önüne geçmenin yollarını araştırmamız gerekiyor. Özellikle bayan olarak bu sorumluluğu üstlenmemiz şart. Sebebi ise erkeklerin bu konuda pek de güvenilir olmamalarıdır ( misal olarak Meryem Uzerli'nin başına gelenleri gösterebilirim. Onun hamilelik hikâyesini o meşhur Ayşe Arman röportajından dolayı detaylı öğrendik ). Ayrıca bayanlar koruma konusunda daha geniş bir seçenek yelpazesine sahipler. İlk etapta güvendiğiniz jinekoloğa danışmanızı tavsiye ederim. O size uyabilen metodlar hakkında detaylı bilgi verebilir. İhtiyaçlarınızı ve fiziksel özellikleriniz, ayrıca tıbbi yönden en uygun korunma şeklini bilip de ancak o kişi tavsiye edebilir. 
Ben doktor değilim. Bir bayan olarak kendimce farklı seçenekleri denedim. Sonunda tercihim doğum kontrol hapından oldu. Tabii ki artıları kadar eksileri de var. Bunları bu yazımda sizler ile paylaşacağım.

DKH- Türleri

Doğum kontrol hapları (DKH) genelde iki tür olarak bilinir:

Kombine doğum kontrol hapı iki tür hormon (etinil östradiol ve progesteron) içermekte ve yumurtalıkların her ay yumurta üretme işlevini engellemektedir. Kombine doğum kontrol hapını 21-22 gün alıp adet başlangıcında 6-7 gün ara verilir.

Progestogen-only pill” yani mini hap (mini pill) sadece progesteron hormonu içermekte ve rahim ağzındaki mukozayı değiştirerek etkili olmaktadır. Böylece sperm döl yolundan geçemez ve yumurtayı dölleyemez.
”Progestogen-only pill” kombine haplardan daha az etkilidir. Mini hap ülkemizde bulunmamaktadır.

Kombine doğum kontrol hapı (kdkh) tek, çift ve üç fazlı olarak satılır.



Tek fazlı kdkh lar iki hormonları her hapta aynı dozajda içerirler. Alırken yanılma riski daha düşüktür.



Çift fazlı kdkh lar ise farklı dozajlarda hormonlar içerirler, Progestogen hormonu ilk günlerde daha az miktarda olup gittikçe arttırılıyor. Korunma etkisini göstermesi için haplar öngörülen günlerde alınması şarttır.



Üç fazlı kdkh ların hormon dengelemeleri kadın vücudundaki hormonlarının doğal döngüsüne göre ayarlanmıştır. Genelde haplar 3 renkte olup kullanımında kolaylık sağlar. Doğal olarak bu hapları da belli günlerde alınması gerekiyor.



Dkh - Yan etkileri ve eksiler

Yan etkiler hapın türüne göre değişse de genel olarak mide bulantısı ve kusma, kilo'da artış, ara kanamalar, göğüste gerilme hissi, cinsel isteksizlik ve modunuzda dalgalanmalar yaşanması mümkündür. Bunların (ve diğer semptom veya olasılıklar) her bayanda ortaya çıkması şart değildir. Ben mesela 4 farklı hap demedim ve hiç midem bulamadı, ama başka semptomları yaşadım. O yüzden bir ay yada bir dönem deneyip gözlemlediklerinize göre hareket etmenizi tavsiye ederim.
Bunların dışında kan pıhtılaşması olasılığı da başlıca yan etkilerden biridir. Bu riski tetikleyen faktörler: sigara, obezite, yüksek tansiyon, diyabet, genetik yapı ve uzun uçuşlar. Saydığım faktörler kesin olarak sorun kaynağı olmasa da riski yükselttikleri için hapı kullanmayı tavsiye edilmiyor. Doktor ile iletişimde bulunmakta fayda var.
Hapları kullanırken gereken disipline sahip olmanız gerekiyor. Her gün aynı saatte alınması şartı olsa da 12 saat korunma çerçevesinde aldığım da oldu. Bu durumlar tabii ki birer istisna idi, saatinde akmaya gayret ettim (genelde yatmadan evvel).
Hastalanıp ishal veya kusma sorunu yaşayınca hapın etkisi düşebilir, hatta tamamen ortadan kalkar. Bazı ilaçlar da bu durumu tetikleyebilir, hekiminize kullanmadan önce DKH aldığınızı belirtin ve ek korunma metodları (misal: prezervatif) kullanın.
DKH sizi cinsel hastalıklardan koruyamaz. Eğer partneriniz sık değiştirirseniz yada öyle bir risk mevcut ise mutlaka prezervatif kullanın ( yada toptan vazgeçin derim...).


DKH- Artılar ve yararlar

Hapın korunma seviyesi yüksek olduğu için güvenlik konusunda tartışılmazdır.
Saç yağlanmasını ve dökülmesini engelleyebilir, sivilce oluşumunda ve cilt sorunlarını gidermek için uygundur.
Adet kanamasının şiddetini ve süresini düşürür. Ayrıca adet sancılarını yüksek derecede azaltır.
Vücuttaki su birikimini önleyebildiği gibi adet öncesi ruhsal dengesizlikleri de azaltıyor.
DKH kullandığınızda âdet gününüzü garantiler ve (hapın türüne göre) âdeti atlayabilirsiniz (misal: tatil planlaması için).
DKH' lar doğurganlığınızı azaltmaz. Şahsen bunun kanıtıyımdır, uzun yıllar hap kullanıp bıraktığımda nur topu gibi kızıma hamile kaldım :)
Cinselliği yaşamakta rahatlık veren bir metoddur, partneriniz ile daha tasasız zaman geçirip korunma ile uğraşacağınıza işin özünü yaşayıp keyif alabilirsiniz.
Bunların dışında DKH ilk alındığı günden itibaren doğru kullanılırsa tam koruma sağlar (ara verdiğiniz 5-6 günlük sürecin içinde de).

Eğer sorularınızı varsa yada kendi tecrübelerinizi paylaşmak istersiniz, aşağıdaki yorum bölümünde bunu dile getirebilirsiniz.

Teşekkürler ve Sevgiler 💓







MİM: Röportaj

Herkese merhaba,



Sevgili Miras- Erist beni bu zevkli Mim'e dahil ederek mutlu ettiği için çok teşekkürler ederim. Umarım siz okurken de benim gibi eğlenirsiniz... :)

1. Koleksiyonunu yaptığınız herhangi birşey var mı?

Geniş makyaj koleksiyonum var ama devamını getirmiyorum. Ayrıca kitaplığımı geliştirmeye gayret ediyorum. Onun dışında koleksiyon niyetine biriktirdiğim birşeyler yok .

2. Evcil hayvan olarak ne beslemek isterdiniz?

Köpek tercihimdir. Apartmanda mutlu olmadığı için almam, bir gün bahçeli evim olursa kesinlikle.

3. Sizi gülümseten bir şeyleri bizimle paylaşır mısınız?

Çocukların ve hayvanların saf ve temiz halleri, bazı fıkralar.

4. Hangi alanda iyi olmak isterdiniz?

Arkeoloji'yi çok merak ederdim, keşke bu alanda eğitim alıp eskileri araştırabilseydim.

5. Bize biraz güçlü yönlerinizden bahseder misiniz?

İnsan ilişkilerim iyidir, ayrıca iyi bir dinleyiciyim ve problem çözmede yardım etmeyi severim.

6. Biraz da zayıf yönlerinizden?

Hayır demekte zorlanırım,  bazen fazla bonkörüm. Hâlâ inatçılık yaparım ve bundan dolayı zarar görmüşümdür.

7. Favori şiiriniz ya da sizin için anlamlı olan bir şiir var mı?

Şiir olmasa bile şiir niyetine okuduğum sözlerin bir tanesini paylaşayayım:

"Ben gidiyorum dediğimde, 'gitme' diyen birini değil, ben de geliyorum, yalnız gidemezsin! diyen birini istiyorum..."

Can Yücel

8. Müzik listenizdeki ilk 10 şarkıyı paylaşın. Dinlerken nasıl hissediyorsunuz?

Ben yaşım itibarı ile eski şarkılardan etkilenenlerdenim. Yeni parçaları pek takip etmiyorum ve geçmişte duyduğum ve severek dinlediğim her parçanın özel anısı var, o yüzden tek tek açıklama yapmıyorum.

• George Michael- Careless Whisper
• Chaka Khan- Ain't nobody
• Sade- Pearls
• Michael Jackson- Liberian Girl
• The Prodigy- Breathe
• R.Kelly- Burn it up
• Yann Tiersen- Comptine d'une Autre Ete
• Nek & Laura Pausini- Sei solo tu
• DJ Tiesto- Empty Streets
• Heroes del Silencio- Entre dos Tierras

Bu listeyi oluşturmak gerçekten zor oldu, daha nice sevdiğim parçalar var. Türkçe parçaların yeri benim için özel olduğu için onları da ayrı liste olarak ekledim:

• Göksel- Uzaktan
• Gökhan Özen- Aslında
• Zerrin Özer- Bir gülü sevdim
• Nilüfer- Kavak Yelleri
• Halil Sezai- Sonbahar
• Kayahan- Kara Saplantım
• Erkin Koray- Arap Saçı
• Barış Manço- Dönence
• Aşkın Nur Yengi- Kara Çiçeğim
• Kubat- Kara Ağaç

9. Göbek adınız nedir? Sizin için önemini anlatabilir misiniz?

Ailemizde göbek adı vermek gelenektir ve babam doğduğumda sağ olan çok sevdiği anneannesinin adını koydu bana. Diğer kardeşlerim de zamanında hayatta olan babaannemiz ve anneannemizin isimlerini göbek adı olarak aldılar. Çoğu kişi bunu bilmiyor ve siz de bu vasıta ile bunu öğrendiniz: 
Bana artık Gamze Saniye diyebilirsiniz :))

10. Cüzdanınızda neler olduğunu bizimle paylaşın...

Cüzdanımın içeriği sürekli değiştiği halde (cüzdanın kendisi de, çanta ve cüzdan takıntım var) bazı sürekli içinde bulunan nesneleri sayayım: 
ATM kartı, alman kimliğim, alman ehliyetim, TR kimliğim, Berrak'ın kimliği, bir düzine market ve mağaza kartları, alışveriş listesi (en güncel hali ile), tükenmez kalem, vesikalık fotoğraf ve (çok şanslı isem) para ;)

11. Kim veya ne olmadan yaşayamazsınız? Neden?

Klasik soruya klasik ve dürüst olarak net cevap veriyorum: Kızım Berrak. Artık sebebini yazmayayım, o cevabımda gizli kalsın...

12. Özel bir yeteneğiniz var mı? 

 Resim çizme kabiliyetim var, insanları çabuk çözerim, 6.cı hissim kuvvetlidir ama bunlar özel yetenek mi bilemem. Sanırım herkesin bu tür güçlü tarafları vardır.

13. Favori mevsiminiz hangisidir? Neden?

İlkbahar. Herşey yenilenip filizleniyor, yeni umutlar doğuyor. Hava ne soğuk ne de sıcak, tam kıvamında.

14. Hadi bize el yazınızı gösterin...

Buyurun, isterseniz analiz edip sonuçları benimle paylaşabilirsiniz:



15. Burcunuz nedir? Sizinle uyumlu özellikleri hangileri?

İkizler burcuyum, yükselenim Terazi. Tam hava grubuna ait biri olarak ikizlerin fazla özelliklerini taşımıyorum. Terazi daha ağır basıyor diyebilirim. Sabırsız biriyim pek belli olmasa da, düzenli olmaya çalışsam da dağınıklığım oluyor. İki yüzüm yok ama diplomatik davranmayı yeğlerim. Bazen anında havam değişir, sebebini bende bilmiyorum. Çabuk sıkılırım ama dayanmaya gayret ederim. Analiz bitti :))

16. Katıldığınız ilk konser hangisidi?

Ufff, epey oldu. Ya Tarkan'ın ilk yıllarında olan bir konserdi ya da rahmetli Kerim Tekin' in konseri olması gerekir. Tam olarak hatırlamıyorum.

17. Satın aldığınız son giysiler ile birlikte bir fotoğrafınızı paylaşır mısınız?

Son olarak geçen sene bikini ve pareo almıştım ve bunun ile fotoğrafım yok. Olsa bile paylaşmam, idare edin artık.

18. Günün birinde nereyi ziyaret etmek yada nerede yaşamak istersiniz?

Piramitleri görmek istiyorum ölmeden. Ayrıca klasik iki katlı bahçeli evde yaşamak istiyorum, evrene siparişimi verdim bile... :))

19. Sizi güldüren beş kelime ya da söz öbeğini listeler misiniz?

Öyle birşey yok bende, gülmek ani ve duruma göre oluşuyor. Sadece kelimeye bağlı değil. Kızımın kelime kreasyonlarına gülüyorum ama o ona özel olduğu için.

20. Sahip olduğunuz en kıymetli şey nedir ve neden? 

Cevabı 11. soruda bulabilirsiniz...

21. Yaparken heyecan duyduğunuz bir şeyden bahseder misiniz?

Hâlâ hediye paketlerini açarken çocuksu heyecan yaşarım. Ayrıca birine sürpriz hazırlamak ve misafir ağırlama beni heyecanlandırıyor. Ah bir de yeni birşeyler öğrenip uyguladığımda. Çok beğenerek aldığım bir şeyi kullanmak da bana zevk verip heyecanlandırıyor.

22. Şu an okuduğunuz kitap?

Paralel olarak iki kitap okuyorum  ( biri gerçek biri de Epub olarak):
Orhan Yeniaras " Zamanla Randevu " ve Rhonda Byrne " The Secret- Sır "

23. Favori Disney karakteriniz? Neden?

Ben Goofy'yi severdim hep. Arkadaş canlısı ve pozitif biriydi. Ayrıca çıkardığı sesleri komik bulurdum.

24. Ziyaret etmek istediğiniz 10 yeri sayabilir misiniz?

Piramitler, Taj Mahal, Anıtkabir, Çin Seddi, Louvre Müzesi (Paris'e gittiğimde kapalı idi), Roma'daki Pantheon ( Roma gezisinde rahatsızlıktan dolayı gidemedim), Zhangye Danxia Oluşumları (Çin), Juneau Mendenhall Buz Mağaraları (Alaska), Kapadokya, Maldivler.

25. Dağınık yada düzenli misiniz?

Düzenli dağınıklardanım. Kendime göre düzenim var ama başkaları için karışık görünebilir.

26. En sevdiğiniz 3 müzik grubu?

Buena Vista Social Club, Kurtalan Ekspres ve MFÖ.

27. Korkularınızdan bahseder misiniz?

En büyük korkum çocuğuma layık bir miras bırakmamaktır. Bu maddiyatı kapsamıyor, para gelir ve gider. Ben manevi olarak eksikliği yaşamasın istiyorum.

28. Neden blog yazmaya başladınız?

Aslında almanca olarak açmaya düşündüğüm ve bana ait bir alan oluşturmak istiyordum. Ama Türkçemi de geliştirmek istedim, o yüzden almancadan vaz geçtim. İyi ki de öyle yapmışım, sizleri blogger sayesinde tanıdım. Hayatıma renk katıyor ve paylaşım yaparak birilerine ulaştığımı umuyorum. Birçok blogger maddi sebepler den dolayı buradalar ama bu benim çıkış noktam değil. Tabii ki kimseye lâf etmiyorum blogu ile  para kazandığı için, herkes emeğinin karşılığını alsın ki ciddi emek sarf eden çok blogger arkadaşım var. Daha fazlasını hak ediyorsunuz :))

Sonunda bitti, sizleri epeyce yorum eminim. Buraya kadar dayandıysanız tebrikler, yorumunuzu da eksik etmezseniz sevinirim.
Ayrıca katılmak isteyen herkesi davet ediyorum.

Sevgiler <3

ÇOCUK & AİLE: Berrak'ın Kitap alışverişi (2)

Herkese merhaba,

İlk bölümde bahsettiğim gibi bu sefer sizlere etkinlikler içeren kitaplardan bahsedeceğim. Şimdiye kadar hepsinden gayet memnunuz, favorimiz de belli. Bazı etkinlikler Berrak'ı zorladı ve erteleme kararı aldık ama hafızasında yerleşmiş, ilgisini yine de çekiyor. 
Gelelim tek tek tanıtımına...

1. Sağ beyin - Sol beyin Etkinlikleri (Sedir Yayınları)





Sağ beyin ve sol beyin faaliyetleri içeren bu yayın, iki taraf arasında denge oluşturup uyumlu çalışmasını sağlamaya yardımcı oluyor. 



Sol beyin mantıklı, analitik ve dilin merkezi olup, sağ beyin yaratıcılığı, sezgi ve görüntüden aldığı bilgileri işlemek ile yükümlüdür. Serinin 2-4 yaş, 3-5 yaş, 4-6 yaş ve 5-7 yaş için uygun olan kitapları mevcut, ben 3-5 yaş aralığını Berrak'a seçtim. Siz almadan içeriğini inceleyip çocuğunuzun kavrayıp onu aşırı zorlamadan cevap vereceğini seçin. Ne onu sıkacak kadar kolay, ne de mutsuz edecek kadar zor olmasına özen gösterin.



Uyarlayan: Elif Konar

Resimleme: Yeoun-jin OH (Kore)
İSBN: 978 605 489 019 4
Satış fiyatı/D&R fiyatı: 20 TL/ 15,20 TL

2. Kolay Matematik (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)




3 yaşında bir çocuğa (evet,bence bebeklik konuşup kendini ifade edip çevresini kavrayan yaştan itibaren bitiyor çocukluk dönemi başlıyor) yaşına uygun matematiği sevdiren ve kolay bir şekilde anlatan kitaplar azınlıkta. Çıkartmalar ile eğlenerek öğrenme şansı veren, ayrıca her bölümünde ek olarak ebeveynler için öneriler sunan bu yayın hem Berrak'ın hem de benim çok hoşuna gitti. Favorimizlerin arasına giren bu kitapçık, çocuğun eksiklerini ve artılarını verdiği cevaplar ile ortaya çıkarıp destek alması gereken konularda bilgi veriyor. 



Yazar: Jo Chambers
Resimleme: Fiona Galloway
İSBN: 978 605 332 306 8
Satış fiyatı/D&R fiyatı: 7,50 TL/ 7 TL

3. Kağıt Katlama Oyunu -1 (Çamlıca Çocuk Yayınları)




Origami' yı duymayan kalmamıştır sanırım. Japon kağıt katlama sanatını sadece meşgale olarak görmeyin. Beyin'in prefrontal alanın harekete geçirdiğini biliyor muydunuz?  Tohoku Üniversitesi laboratuvarında f MR l ve optik Topografya denilen cihazlar ile Dr. Ryuta Kawashima beyindeki kan akımını görüntülemiştir. Aldığı sonuçlara göre origami ile ilgilenen çocukların faaliyet esnasındaki prefrontal aktivitesi (kan akışının yükselmesi) önemli artış göstermektedir. Bunun ne derecede beyin gelişimi için önemli olduğunu detaylı anlatılıyor. 
TÜZDER (Tüm Üstün Zekâlılar Derneği) tarafından faydalı olarak görülüp tavsiye edilmesi bunu da destekliyor. 



Berrak katlama konusunda yeterince ince motor becerilerine sahip olmasa bile yoğun ilgi gösterdi. Beni izleyip denemeler yapması öğrenme azimini destekliyor. Eğer el işi faaliyetlerine yatkın çocuğunuz varsa kitabı almayı tavsiye ederim. 



Yazar: Kazuo Kobayashi
Resimleme: H. Kodaira, C. Omata, G. Sono
İSBN: 978 605 510 145 9
Satış fiyatı/D&R fiyatı: 10 TL/ 6,50 TL

4. Harfleri öğreniyorum (Tethys)



Harfleri öğrenmek ilkokuluna özel olmamalı. Kızım biz kitap okurken, bulmaca çözüp yazı yazarken "Anne, Baba bunlar ne?" deyip öğrenme isteğini açıkça dile getirmişti. A 'dan D'ye kadar minik elleri ile biraz çarpık da olsa yazmayı öğrendiğinde, bende büyüdüm havalarına girip çok gururlu olmasını izlemek ayrı bir zevkti. 
Bu altyapıyı destekleyip ilerlemesi için bu cici şekilde tasarlanmış kartları almaya karar verdim. Kartların bir tarafında illüstrasyon ile desteklenen büyük ve küçük harfler mevcut. Diğer tarafında ise renkli zemin üzerinde büyük harf yer alıyor. İki tarafı kullanarak harfleri öğrenmeyi oyun haline getirmek hem ebeveynler hemde minikler için eğlenceli görev haline geliyor.





İSBN: 868 000 256 113 0

Satış fiyatı/D&R fiyatı: 34,50 TL/ 22,42 TL


Umarım ilginizi çeken bir yayın aralarında bulunuyordur. Eğer önereceğiniz benzer yayınlar var ise, yorum bölümünde bizim ile paylaşmaktan kaçınmayın. 

Sevgiler <3


Birinci bölümü bulamadınız mı? Kolayca ulaşmak için tıklayın: